28 Kasım – 2 Aralık tarihlerinde düzenlenen Türkiye Kulüpler Şampiyonasına Fevzi Kuvvet hocamın da ısrarları üzerine birlikte gittik. bir gün öncesinde düzenlenen teknik toplantıya da yine Fevzi hocamın ısrarları üzerine katıldım. Genel koordinatör beyefendi de orada idi. Bizi gördüğündeki davranışını unutmak mümkün değil. Toplantının başında yapmış olduğu konuşmayı görseniz, sanki ayağına basılmış gibi bağıra bağıra konuşuyordu. Ne diyordu. Seçim zamanında belden aşağıya vuruşlar yapılmış, Bosna’ya giden antrenörler hakkında kötü şeyler konuşulmuş vs… Ben bunları not almama ve cevap vermek için hazırlanmama rağmen, Fevzi hocanın telkini ile gerek yok konu saptırılır, zaten herkes her şeyi biliyor, bu yüzden cevap verme tarzında olunca müdahalede bulunmadım.
Zaten iki dakika sonra da konuyu değiştirdi. Ve bizleri televizyonda karşılıklı konuşmaya bile davet etti (yersen misali). Ama şu bir gerçek ki; bizi orada görmeleri onları müthiş rahatsız etmiştir. Aslında bu konunun üzerine gidip bir ekip halinde her zaman kendilerinin bir alternatifi olduğunu bunlara hissettirmemiz gerekmektedir.
Neyse uzatmayalım. Aynı gün tartılara geçildiğinde ise; listelerin verilmesinden 2 saat sonra tartılara başlanıldı. Sporcuların çoğu sabahtan beri yemek yememiş ve yol yorgunu olarak koridorlarda tartının yapılmasını bekledi. Tartıyı yapan hakem sayısı ise özellikle bayanlarda 1 adet idi. Sayın bayan hakemimiz ise, fotokopi çekmek ve sair işlerle uğraşırken 2 saatte öyle geçti. Kimse sporcunun durumunu düşünmek gibi bir çaba içerisinde değildi. Federasyon yetkilileri, neden hakem sayısını orada boş boş dolaşan hakemleri de dâhil ederek çoğaltma yönüne gitmiyorlar, anlamak mümkün değildir… Bence, yetkililerin bunun farkında bile olmadığı anlaşılmaktadır. Sporcuyu 2-3 odada yer müsait olmasına rağmen neden çabucak tartıp yollamazsınız. Bu eziyeti onlara çektirirsiniz. Akşam hava karardıktan sonra geç saatlerde tartılar bittikten sonra ancak günün yemeğini yiyebildik. Tabii sporcularla birlikte perişan bir şekilde otel aramaya başladık, bulduk ve sonunda dinlenmeyi başarabildik..
Ertesi gün müsabakalar başladı. Maçlarda en çok iki şey dikkatimi çekti. Birincisi, maçlardan çekilmeler ve ikincisi ise, maça giren birçok sporcunun doboklarında Türkiye yazısı ve milli bayrağımız idi. Birincisi için şunları söyleyebiliriz, kimse sanki buraya maç yapmak için gelmemiş, maça çıkan selam veriyor ve maçtan çekiliyor. Tabii bu görüntü hiç hoş değil. Sistemi bu şekilde kurar isen, böyle görüntüler de çoğalır. Neden insanlar bu tip şeylere zorlanır ki. Büyük kulüpler zaten takım halinde geliyor. Diğer küçük kulüplere de eskiden olduğu gibi belli bir limitin altına düşmemek kaydıyla gerçek maça girecek şekilde sporcularına müsaade edilmesi halinde maçlar daha kaliteli hale gelecektir. İkincisi ise, mili takım formasının bu kadar ucuz olmaması lazım. Ve sadece uluslararası müsabakalarda ülkemizi temsil eden sporcuların sırtlarında Türkiye yazısının olması ve göğsünde Türk Bayrağı armasının olması daha doğrudur. Eskiden bunlara dikkat edilirdi. Maç esnasında eşitliğin sağlanması açısından da bu önemlidir.
Maçların kalitesine gelince; toplama takımlarla gelindiği için doğal olarak birkaç maç dışında müsabakalar vasat denilecek şekilde geçmiştir. Kaliteli maçlar, ancak yarı final ve finallerde bile birkaç maç dışına çıkamamıştır. Ayrıca, sporcularda sanki bir güç eksikliği var gibi bir izlenim de uyanmaktadır. Tekniği yapan sporcular ya çok yumuşak vurmakta veya tekniği vurduktan sonra yere düşmektedir. Yani anlayacağınız kuvvet ve dayanıklılık antrenmanlarının ve genel sporcu atletik yapısının biraz zayıfladığı izlenimi uyanmaktadır. Eskiden hocalarımız, taekwon-do tekniklerinin dışında değişik güç antrenmanları da yaptırırlardı. Galiba bunlara biraz ihtiyacımız var gibi gözükmektedir. İnşallah diğer Türkiye şampiyonalarımız bu şampiyonadan daha kaliteli olur. Yoksa uluslararası müsabakalarda bu sporcular ile başarı sağlamamız çok zor gözükmektedir..