Bir önceki yazımda sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Cumhuriyet tarihinde sporla doğrudan ilgilenen, Spor Bakanlığına ve oradan da Federasyonlara çok önemli miktarda bütçeden pay ayrılması talimatını veren, spor sevgisiyle iş yapmak isteyen spor adamları için bulunmaz bir Cumhurbaşkanımız olduğunu yazmıştım.
Cumhur başkanımız Erdoğan sayesinde, Gençlik ve Spor Bakanlığımız bugün, Dünyada devlet eliyle doğrudan nerdeyse köylere kadar en geniş şekilde teşkilatlandırılmış olduğunu görebileceğiniz beklide birkaç spor kurumundan biridir. Zira, Gençlik ve Spor Bakanlığımız yine dünya da emsali olmayan bir şekilde binlerce kadrolu antrenörlerle ve spor bilimleri fakültelerinden mezun binlerce gencin iş gücüyle donatılmış Merkez teşkilatının yanı sıra, Gençlik ve Spor İl ve İlçe müdürlüklerinin yanı sıra özerklik verilmiş 60 civarında ulusal spor federasyonlarıyla tüm Türkiye sathına yayılmış organizeli bir yapıdır.
Cumhurbaşkanımızın, halkımızın ve spor camiasının verdiği manevi desteği saymıyorum bile ancak verilen bütçe ve kadro karşılığında, Spor Bakanlığımızın ve Spor Federasyonlarımızın gerek spora genel katılım gerekse dünya klasmanında üst düzey performans sporcusu yetiştirme konusundaki başarısı birbiriyle ölçüşmemektedir. Kısacası Gider ve Gelir birbirini tutmamaktadır. Paris 2004 Olimpiyatlarındaki ve bu sene Futbol Avrupa Şampiyonasında yaşadığımız başarısız sonuçlar bu durumu kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Spor federasyonu başkanları ve bakanlıkta önemli yetkileri elinde bulunduran birçok bürokrat verilen bu imkanları suiistimal etmişlelerdir.
Peki ortada bir sorun varsa ki var, bu sorunun kaynaklarını doğru yerde aramalıyız.
Spor Bakanımız Bak Paris 2004 Olimpiyat oyunlarının bitiminde ortadaki sonuç nedeniyle “Spor Federasyonlarından hesap soracaklarını” ifade ediyorlar.
Evet, bana göre de Olimpiyatlara katılma hakkı bulunmasına rağmen katılamamış, katılıp ta altın madalya kazanması gereken Güreş, Taekwondo, Halter ve Okçuluk gibi spor federasyonlarının ve Paris 2004 Olimpiyatlarına katılıp hiç madalya getirememiş spor federasyonlarının başkanlarından ciddi anlamda hesap sorulmalıdır.
Başarılı olunca Dünya savaşını kazanmış muzaffer Türk komutanı edasıyla konuşsan havalı ve kibirli federasyon başkanları, başarısız olunca “katılım önemliydi…sahayı bilmiyorlar…Türk olmanın bedelini ödedik” gibi ajitasyonlarla başarısızlıklarını kapatmaya çalışan iyi niyetli ama hakkı yenilmiş genç sporcu pozuna bürünüyorlar.
Kusura bakmayın, sahayı bilen, eski bir milli sporcu ve akademisyen olarak ben ve benim gibi birçok spor adamını bu sözlerle ikna edemezsiniz. Kusura bakmayın ama bizim gibi sporun içinden gelmeyen, siyaseten sporda sorumluluğu üstlenmiş tüm yetkililer artık sizde etrafınızı sarmış, sadece kendi koltuk ve çıkarlarını korumaya çalışan bu sözüm ona spor adamlarının ve basının oyunlarına gelmemeniz gerekir. Evet tüm federasyon başkanlarından hesap sorulmalı ve benzer spor insanlarına çanak tutarak bir sonraki olimpiyatlar için harcanacak zaman ve maddi imkanlar heba edilmemelidir.
Ancak sadece spor federasyonları başkanlarına hesap sormak ülkemizdeki sporun meselesini çözmez. Ayrıca, geldiğimiz noktada maddi imkanların sporda başarıyı tek başına garanti etmediğini görmemiz gerekir. Spor tesislerinin en güzelini en büyüğünü yapmak kolay…zor olan o tesislere insanları sokmak, o tesisleri maksimum kapasitede kullanmak, entelektüel düzeyi yüksek, spor karakteri gelişmiş, çağdaş spor eğitiminden en iyi şekilde geçmiş ve bundan faydalanmasını bilen sporcu, teknik adamları ve yöneticilerini yetiştirmek ve liyakatlı olanların gerçekten görev almasının yolunu açmaktır. Bu maksatla Spor Bakanlığı yeklilerine odaklanmasının uygun olacağını düşündüğüm noktaları sıralıyorum:
- Spor Bakanlığımızdaki üst düzey bürokratların kendi alanlarıyla ilgili ne gibi projeleri ortaya koydukları, takibini yapıp bunları tamamlayıp tamamlamadıkları değerlendirilmelidir. Başarısız bulunanlardan hesap sorulmalıdır.
- Spor İl müdürleri ve altlarında çalışan antrenörler kadrosunun nitelikleri ve liyakatleri tekrar gözden geçirilmeli. Spor il müdürlüklerinde mesai kavramıyla, memuriyet şeklinde istihdam edilen antrenörlük mesleği yerine, profesyonel ve sözleşmeli antrenörlük uygulaması tartışılmalıdır. Başarısız olanlardan hesap sorulmalıdır.
- Gençlik ve spor il müdürlüklerine bağlı spor tesislerinin kullanım dışı kalan âtıl kapasiteleri ve kadrolu antrenörlerinin günlük mesaileri sürecinde ürettikleri iş miktarı somut kriterlerle performans değerlendirilmesine alınmalı ve başarısız olanlardan hesap sorulmalıdır.
- illi Eğitim bakanlığında uygulanmakta olan Beden Eğitimi müfredatı çağa uygun bir şekilde baştan sona yenilenmeli, beden eğitimi öğretmenlerini gerçekten lider, işini seven, sporu tanıtan ve sevdiren liyakatli kadrolardan oluşmalı. Uygun olmayanlarda hesap sorulmalıdır.
- Spor Bilimleri Fakültelerindeki bölümler ve müfredatları çağa uygun bir şekilde yeniden yapılanmalıdır. Gerçekten gelişmiş ülkelerdeki spor eğitimi standartlarında özgürce eğitim verebilmelidirler.
- Yerel yönetimlerden sorumlu belediyeler, popülist, partizan, yandaş spor kadrolaşmalarına ve profesyonel sporlara destek vermeye bir son vermelidirler. Kaynaklarını tamamen spora katılımı destekleyecek tesisleşme ve spor işlerine ayırmalıdırlar. Belediye başkanına yakın birkaç kişinin yol tuttuğu yerler olmaktan kurtulmalıdırlar. Yapmayanlardan hesap sorulmalıdır.
- Kamuoyunu da etkileyebilen başta spor yöneticileri, spor basını ve antrenörleri olmak üzere artık ülkece sadece altın getiren birkaç sporcu ve spor branşının üzerinden “ülkece sporda çok başarılıyız algısı” ya da “kendini kandırma” sorununa bir son vermeliyiz. Örneğin Kadın Voleybolcularımız. Muhteşem bir jenerasyon yakaladık. Ancak buna rağmen iki Olimpiyatlarda elleri boş döndüler, unutmayalım. Başarısızlar diyemiyorum ama bu kadarlar diyorum. Yani biz bir Voleybol ülkesi olmadık.
Geleneksel olarak en başarılı olduğumuz branşlardan biri Taekwondo da nerede erkek sporcularımız. Güreşte nerede madalyalar. Boks, Taekwondo, Güreş, Atıcılık…sadece bireysel ve savaş temelli sporlarda varız… Basketbol, Hentbol ve daha sayabileceğim birçok geleneksel ve yeni nesil spor branşlarında neredeyiz? - Sporcularımızda kendilerine sunulan ve dünyanın birçok ülkesinde amatör sporcuların hayal bile edemeyecekleri kadar büyük miktarlarda ödüllere ve her alanda sunulan pozitif ayrıcalıklı hayatın karşılığını verebilme sorumluluğunu taşımalıdırlar. Sporcularımız bu imkanlar sayesinde kendi kişisel gelişimlerini, eğitimlerini ve spor kültürlerini en üst noktaya taşıyabilmelidirler ve gelecek nesillere daha güçlü bir spor alt yapısı sunabilmede öncü olacak becerilerle aktif spor hayalarını bırakacak durumda olmalıdırlar.
Yazımın başında da belirttiğim gibi maddi imkanlar sporda başarıyı garanti etmiyor ama işi bilen insanlar için işleri zirveye taşımayı kolaylaştırıyor. Ülkemiz genel olarak sporda ve nihayetinde Olimpiyatlarda zirveleri görmek istiyorsa, Güney Kore, Japonya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi spor kültürünü içselleştirmiş bir topluma sahip olması gerekiyor.
Bugüne kadar olduğu gibi ancak bireysel olarak başarı sağlayan birkaç sporcu ve spor branşının peşine takılarak ya da dört yılda bir Olimpiyatlarda 2 Altın kazandığımızda kendimizi başarılı sayarak mı devam edeceğiz? Kaldı ki bu işlerin sonunda artık o 2 Olimpiyat altını da gelmedi… Yoksa spora olan bakış açımızı, sporun içinde olan tüm paydaşlar bakımından, radikal bir şekilde değiştirip önümüze mi bakacağız?
Yani hesap sorduktan sonra ne yapacağız?
ESKİ MİLLİ TAKIM ANTRENÖRÜ
TEKNİK KOMİTE BAŞKANI
KADİR YAĞIZ